15 Haziran 2015 Pazartesi

Yason'un Altın Post'u

                  
Ordu Perşembe’de Çaytepe köyünde bir yarımada  Yason
Karadeniz’de denize kıyısı olan tek kilise olma özelliği taşır Yason Kilisesi. Çevresindeki renk cümbüşünün büyüsüyle karşılar sizi. Bu kültür hazinesinin yanında, kısa bir mola vererek  Karadeniz’e  derinlemesine bir bakış attığınızda mavinin her tonuna ister istemez hayranlık duyuyorsunuz. Kiliseye, nisan, mayıs ayı gibi uğrarsanız,yeşilin doyumsuzluğu ile mavinin kavuşması baharın geldiğinin en büyük habercisi olacaktır sizlere.
  Yunan mitolojisinde,suyun, toprağın,gökyüzünün,ateşin  hatta uykunun ve nicesinin doğaüstü güçlerle bezenmiş tanrı ve tanrıçalarının olması,efsaneler,kahramanlar,dev adamlar,üstün güçlerle gerçekleşen olaylar,yapılan büyüler okuyucunun okurken ağzınızın açık kalmasına neden olabiliyor.Bu şaşkınlık yaratan durumlardan biri de Yason Kilisenin hikayesi.
Bir Varmış Bir Yokmuş…
Yunan mitolojisinde zenginliğin, gücü elinde barındırmanın en büyük çaresi ‘Altın Post'a’ ulaşmakmış. Yunanistan’daki boylu poslu kahramanlar -kendilerine Argonotlar, gemilerine de argo deniliyormuş-o dönemde İoson(Yason)önderliğinde Altın postu almak için Kolhis’e doğru kürek çekmeye başlamışlar.Kolhis,o zamanlar  Karadenizin doğum kısmına,Ordu Ünye ilçesine kadar uzanan tarihi bölgeye  verilen isimmiş.
 
Bugünlerde CNBC’de kurgulanan o müthiş film Vikingler’e taş çıkartan,Argonotlar,isimlerini aldıkları Argo adlı gemiyle Karadeniz’in hırçın dalgaları ile gece gündüz demeden boğuşmuş,yorgun düşmüş fakat bu durumdan  yılmamış ve yolculuklarını tamamlayıp  Aiet’in krallığının kapısına dayanmışlar.
Aiet,Güneş Tanrısı Helious’un oğlu olmanın verdiği havayla birlikte ,zengin, gösterişli ve bir  kadar da heybetli bir gövdeye sahipmiş.
 Kral, Argonların ziyaretini şefkatle karşılamış,bu yiğit kahramanlara, krallığı neden ziyaret ettiklerini sormuş.
Lider Yason, Altın Postu almaya geldiğini ve o postu almadan gitmeyeceğini söylemiş.
Kral Aiet:  ‘Sana postu veririm Kahraman Yason ama şartlarımı yerine getirmen gerekiyor’ demiş. Yason, kralın sunduğu şartları kabul etmiş. Aiet ,Yasona sunduğu şartları kendisinden ve kızından başka hiç kimsenin yerine getiremeyeceğini bildiği için  içi rahatmış, hesap edemediği şey ise kızı Medea’nın Yason’a aşık olma ihtimaliymiş. Kralın Yason’dan isteklerini  paylaşmak gerekirse;Yason,ateş püsküren öküzlere diz çöktürecek, öküzlere laf geçirip tarlaları sürdürtecek,en güçlü ejderhayı öldürecek ve ejderhanın dişlerini söküp onları toprağa  ekecek  ve o topraktan filizlenmişçesine  spartacusler doğacak   bu da yetmiyormuş gibi birde o savaşçıları yerle bir edecekmiş.Altın postu almanın şartları çok ağır görünse de Yason  zafere ulaşmak için kralın kızını kendine aşık etmeye karar vermiş.

 Kralın kızı Medea ile Yason arasında büyük bir aşk başlamış. Kralın güzel kızı Medea, kalbine laf dinletemez olmuş ve büyü yeteneklerini kullanarak  Yason’a  Altın Posayı alması için yardım etmiş.Yason, kraldan Altın postu istemeye gitmiş ama duruma uyanan kral,kızının bu olayda parmağı olduğunu bildiği için Yason’a postu vermemiş.Altın Postu götürmek isteyen Yason, Medea ile birlikte postun başında bekleyen ejderhayı uyutmuş, postu almış ve Kolhis şehrinden kaçmış.Kral, durumu anladığında askerlerini Argonların lideri Yason’un peşine  göndermiş ama  ne postu ne de kızını geri alamamış.Hikayenin sonucu ise okuduğunuz üzere belli,sinsice bir oyunla da kazanılmış olsa da zafer Argonların olmuş.
1868 yılında Rumlu köy halkı tarafından,Argonlara ithafen yaptırılan bu kilise,ucundaki deniz feneriyle,tertemiz denizi ve kıyısını süsleyen deniz kabuklarıyla ziyaret edilmeye değer.Gökyüzünün çatı görevini üstlendiği bu kilisede, güneşin doğuşunu ve batışını izlemek de huzur arayışınızın cevapları arasında.
                                     



                                                                                            Tarih:15.06.2015
                                                                                            Mavi Çalı

14 Haziran 2015 Pazar

Yalova'da 2 Gün


Gece ilerliyor ve önümüzde boş geçecek 2 gün için ailece sıkı bir plan içine giriyoruz. Edirne tarafına mı  gitmeliyiz yoksa Yalova tarafına mı?
 Hiçbir karara varamadan derin bir uykuya yatıyoruz.
Sabah olduğunda Edirne tarafına gitmeye karar veriyoruz sonra kadınlık hormonlarımın verdiği dengesizlikten olsa gerek  toplu karara imzamı atıp Yalova yoluna sapmaya karar veriyoruz.

Bir bardak çayı yudumlayarak geçen vapur seferinden sonra Yalova’da buluyoruz kendimizi. Nereye gideceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz olmadan Armutlu’nun  yolunu tutuyor bir cemaat otelinin kapısını çalıyor fakat fiyatı duyunca ve gidin buradan dercesine gördüğümüz bakışlardan aldığımız olumsuz etkiyle dağ tepe demeden o yolu geri dönüyor, Yalova'nın şehir merkezinde  sabah kahvaltılı bir otele yerleşiyoruz ve şehir merkezini dolaşmak için yola koyuluyoruz.

 
Yağmurun etkisiyle ıslanan yollar gizemlenmişcesine karşılıyor bizi. Yeşili katledilmemiş bir şehir burası. Küçük esnafıyla,yol boyu şerit halinde sıralanmış ağaçlarıyla seyre değer bir şehir Yalova.
 Bir çok uygarlığa ev sahipliği yapan ve haçlı seferleri sırasında yıkılan bu şehir,Bursa Merkez Sancağına bağlı bir kaza konumundayken Mustafa Kemal’in isteği üzerine 1930’da İstanbul’un ilçeleri arasına katılıyor,1995’te deArmutlu ve Altınova ve Kaytazdere beldelerini içine alarak il olma mertebesine ulaşıyor.

 

İlk Durağımız/ Erikli Çifte Şelale
 Yemyeşil ağaçların arasından geçerek ulaştığınız bu şelale Çınarcık ilçesi Teşvikiye beldesi içerisinde. Kent Ormanının içindeki patika yollardan meşe ve kayın ağaçlarına selam vererek  geçtikten sonra tahtadan yapılmış asma bir köprüden Karayip korsanı Jack Sparrowmuşcasına arkana bile bakmadan  bir o yana bir bu yana sallana sallana  şırıl şırıl akan şelalenin yoluna ulaşıyorsunuz. Ürkmemek elde değil bu dev suların karşısında ama bu gösterişli şelaleyi izlemeden   gitmek de doğanın eşsiz  güzelliği karşısında saygısızlık yapmak gibi geliyor bana. Şelale 2 kısımdan oluşuyor.İlk karşılaştığınız şelale vay…!dedirttiriyor size, sonra tırmanmaya devam ettiğinizde  yavru şelalenin annesiyle karşılaşıyorsunuz ve işte tam orda zaman duruyor. 

 



İkinci Durağımız/ Dipsiz Göl
 Yağmurun izlerini taşıyan  gölün çamurla kaplanması biraz moral bozucu bir durum olsa da  ağaçların gölün üzerine düşen gölgeleri cazibesini şiddetle korumayı başarıyor, kendi içerisinde verdiği dinginlik belki de uzun zamandır aradığınız huzur arayışının tesellisi oluyor. Her şeyden uzak, kirletilmemiş,şehir kavramından uzak bu güzelliğin karşısında küçük bir mola vermek galiba her insanoğlunun ihtiyacı olsa gerek.

Üçüncü Durağımız / Yürüyen Köşk: Büyük bir merakla yolunun tuttuğum köşkün hikayesi gerçek olmakla birlikte toplumumuza verilecek büyük bir ders saklıyor içinde.





Yıl 1929

Mustafa Kemal Atatürk Yalova’da bir köşk yapılmasını talep eder. Köşk yapılır yanındaki çınar ağaçları zamanla boylanır,poslanır. Zaman sonra  Atatürk ,köşkün yanındaki dev çınar ağacının köşke zarar verdiği için kesileceğini öğrenir ve bu duruma kaşı çıkarak köşkün ağaçtan uzaklaştırılması emrini verir.Köşk, alt yapısına döşenen raylar sayesinde  ağaçtan 4,80 metre uzaklaştırılarak,  ulu çınar ağacının derin nefesinin hissedilmesine olanak sağlanır.


 

Böylesine delice ama bir o kadar da müthiş bir karar Yürüyen köşkün hikayesi. Bugün ağacı bırakın arada derede kalmış bir yeşillik bulunsa rezidans denen labirentleri dikiyorlar her yere.
2 günlük Yalova tatilimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Kısıtlı günüm olduğu için göremediğim, keşfedemediğim daha birçok doğa güzelliğinin bu şehirde saklı olduğunu düşünüyor  ama üzülmüyorum. Çünkü yolum, bir daha  düşecek bu güzel şehre.İstanbul’un karmaşasından, gürültüsünden, her gün dikilen binalarından,şiddetinden kaçmak isteyenlere ve arınmak isteyenlere önerebileceğim özel bir şehir Yalova. 

Tarih:14.06.2015
Mavi Çalı